Aile dizimi bize der ki, "Sen sadece kendin değilsin. Bir sistemin parçasısın. Ve bu sistem yalnızca yaşayan bireylerden oluşmaz. O sistemde ölenler vardır, dışlananlar vardır, unutulmak istenenler vardır. Adı anılmayanlar vardır. Kayıplar, düşman ilan edilenler, istenmeyen çocuklar hepsi sistemin içindedir. Ve işte bu görünmeyen alanın kendi kuralları vardır. Bu kurallar ne hukukla yazılmıştır, ne ahlakla açıklanır. Ama işler ve ihlal edildiğinde hayat bir yerden aksar. Şimdi soralım. Sistemin ruhu ne ister? Çok basit. Denge, sıra ve herkesin sistemde bir yeri olması. Bu kadar net ama uygulaması hayatın kendisi kadar karmaşık olabilir. Sıra bozulursa yani çocuk ebeveyinden büyük davranırsa, yeni gelen bir üye eskiyi dışlarsa, bir suç örtülürse o zaman sistem kapanmaz.
Bir döngü açık kalır ve sistem o döngüyü kapatmak için yeni gelen üyelerden birini görevlendirir. Bu görev bilinçli verilmez ama etkisi çok gerçektir. İşte bu yüzden senin karar sandığın şey belki ailenin tamamlanmamış döngüsüdür. O yüzden kendini hep bir şeyi düzeltmeye çalışırken bulursun. Başkasının yükünü taşırken neden bu kadar yoruluyorum? dersin. Sistemin ruhu seni durdurur. Çünkü senin yolun açılmadan önce bir başkasının yeri tanınmamıştır. Ailenizde iflas etmiş ama adı hiç anılmayan bir büyükanne varsa, aile dışına itilmiş bir evlat varsa, kimliği bastırılmış, yok sayılmış bir birey varsa sistem bu kişiyi yok saymaz. Sen says da sistem sayar. Ve eğer sistemin ruhu tamamlanmamışsa sen ne kadar ilerlemeye çalışırsan çalış bir görünmez tavan hissedersin. İşte o görünmezlik sistemin sesidir. Ben henüz tamamlanmadım. Benden izin almadın. Sistem ruhu görünmeyeni görünür kılmak ister. Dışlanmış olanı yerine koymak, unutulanı hatırlamak ve herkesin kendi yerine dönmesini. İşte bu farkındalık olmadan hiçbir adım kalıcı olmaz. Belki ilerler gibi görünürsün ama içinde hep bir eksiklikle. Hayatında hiç şöyle bir cümleyi kurdun mu? Her şeyi yapıyorum ama olmuyor. İçimde garip bir suçluluk var. Başarılıyım ama mutlu değilim. İlerliyorum ama sanki biri arkamdan tutuyor. Bu cümleler çoğu zaman bilinç dışının sesidir. Ama aile dizimi der ki aslında bu sistemin ruhunun sesidir. Çünkü sen farkında olmadan sistemden izinsiz bir yola çıkmış olabilirsin. Diyelim ki hayatında yeni bir sayfa açıyorsun, yeni bir işe başlıyorsun. Evleniyorsun, yurt dışına taşınıyorsun.
Bir bebek bekliyorsun. Kendi yolunu çizmeye karar veriyorsun ama bir yerde içten içe bir şey olmaz diyor. Hiçbir şey doğrudan engellemiyor belki ama hissin net. Bir şey ağır. İşte bu ağırlık bazen içsel bir direnç değil ailenin sisteminden gelen onaysızlıktır. Çünkü sistemin dinamiği şöyle işler. Sen kendine ait olmayan bir yükle yola çıkarsan ya da bir başkasının sırasını, hakkını, yerini çiğneyerek ilerlemeye çalışırsan sistem seni durdurur. Ama bu durdurma dışsal bir ceza değildir. Bu görünmeyen bir uyarıdır. Annen hayalini erteledi. Sen aynısını yaparsan sadık evlat oluyorsun. Baban genç yaşta çalışmak zorunda kaldı. Sen de tatil yaparken suçluluk duyuyorsun. Ailende başarısız bir girişimci var. Sen kendi işini kurarken adım atamıyorsun. Bir kardeşin kaybedildi. Sen onun yerini doldurmak zorundaymışsın gibi yaşıyorsun. Bütün bu örneklerde kişisel sandığın şey aslında sistemiktir ve sistemden izin alınmadan yola çıkılmıştır. Sistemin izin vermediği belirtiler nelerdir? Sürekli ertelenen fırsatlar, açıklanamayan içsel yorgunluk. Başarıdan hemen sonra gelen çöküş aynı ilişki döngülerinin tekrar etmesi. Kazanılan şeyin keyfini çıkaramama kronik huzursuzluk. Bir şey yanlış ama ne bilmiyorum. Tüm bu sinyallerin ortak noktası şudur. Sen bir yola çıktın ama sistemin gözünde arkanda hala tamamlanmamış bir yer kaldı. Sistem şunu sorar. Sen kimin yerine geçtin? Senin yerin neresi? Sen kimden önce geçtin? Kime selam vermeden yoluna çıktın? İzin almadan yola çıkmak bir arabayla kırmızı ışıkta geçmeye benzer. Belki hızla gidersin ama iler etirde bir çarpışma kaçınılmaz olur. Bu yüzden sistem şunu ister. Gör, tanı, eğil, onurlandır ve sonra kendi yoluna git. İşte o zaman kapılar açılır. Yol hafifler ve kararlarının arkası görünmeyen bir rüzgarla dolar. Şimdi sırada asıl kritik soru var. Peki bu izni nasıl alacağız? Nasıl tanıyacağız ki sistem bizi özgür bıraksın? Sistemin varlığını anladık. Onun ruhunun denge istediğini ve izinsiz yola çıkıldığında yaşamda bazı açıklanamayan aksiliklerin ortaya çıktığını gördük. Peki şimdi en önemli soruya geldik. Bu izin nasıl alınır? Gerçekten sistemden onay almak neye benzer? Ve bunu bilinçli olarak yapabilir miyiz? Cevap: Evet. Ama önce büyük bir yanılgıyla yüzleşmemiz gerekiyor. İzin almak boyun eğmek değildir. Bu çok önemli. Sisteme eğilmek, teslim olmak değildir. Acıya saplanmak, geçmişte yaşamak, kendini kurban etmek hiç değildir. İzin almak. Sadece gerçeği olduğu gibi görmekle başlar. Gerçek şu olabilir. Annen seni hiç sarılmadan büyüttü. Baban erken yaşta evi terk etti. Büyük baban birini öldürdü. Ailen de intihar, savaş, zorla evlendirme, dışlama yaşandı. Ve bu olaylar yıllarca konuşulmadı. Bastırıldı, silindi. Ama sistem unutmaz. Sadece sen hatırlayana kadar tekrar eder. Gerçek izin alma. Üç adımda başlar. Bir gör sistemde kim dışlandı? Kime öfke duyuldu? Kim yokmuş gibi yapıldı? Kim sevilmedi, suçlandı, saklandı. Bunu görmek içsel bir dürüstlük isterler. Ama bu adım olmadan ilerlemek mümkün değildir. Yerine koy. Unutulan kişiyi sadece hatırlamak değil, onun yerini sistemde tanımak gerekir. Sen bu sistemin bir parçasısın diyebilmek. Örneğin eski bir eşi sistemdeki görünmeyen yerine onurlandırarak koymak. Bir düşmanı sadece nefretle değil varlığıyla kabul etmek. Bu geçmişle barışmak değil, gerçeği kabullenmektir. Sıra ve sınırı tanı. Sen kendi sıranı bildiğinde, kendi yükünü taşıdığında, başkasının yerine geçmeden, kimseye annelik, babalık, kefaret yapmadan kendi yoluna geçebilirsin. İşte o zaman sistem seni bırakır. O zaman özgürleşirsin. O zaman aldığın kararlar gerçekten sana ait olur. Bazen bu farkındalık şu cümlelerde saklıdır. Anne, seni değiştirmeye çalışmadan seni olduğu gibi görüyorum. Baba, senin hayatına saygı duyuyorum ve seninle savaşmayı bırakıyorum. Büyükanne, senin yerini almaya çalışmadan kendi yerime geçiyorum. Sevgilim, senden bir başkasının ilgisini beklemeyeceğim. Dışlanan kişi, seni şimdi tanıyorum ve sana sistemde bir yer veriyorum. Bu cümleler küçük görünebilir ama doğru yerden söylenirse yılların yükünü anında yerinden oynatabilir. İzin almak hayatının izini değiştirmektir. Çünkü artık biri adına yaşamazsın. Birinin yerine geçmezsin. Birinin hatasını temizlemeye, acısını taşımaya, yokluğunu doldurmaya çalışmazsın. Sadece kendi yerine geçersin ve bu en sade ama en büyük şifadır. Sistem seni o zaman bırakır. Hayat seni o zaman taşır ve sen ilk kez tam anlamıyla kendin olursun. Bu video boyunca şunu anlattık. Sistem ruhu sadece seni iyileştirmek istemez. Seni özgür bırakmak ister. Ama bunun için önce seni gerçeğe ve yerine çağırır. Yorumlarda senin hikayeni duymak isterim. Hangi noktada kendini tanıdın?