Aile sisteminde herkesin bir yeri vardır. Bir anne, bir baba, bir çocuk, bir kardeş… Ve bu yer sadece fiziksel ya da yaşa göre değil, ruhsal bir sıraya göre belirlenmiştir. İşte bu sıralama, Bert Hellinger’in aile diziminde “kutsal sıra düzeni” dediği şeydir.
Bu düzende kimse kimsenin yerine geçemez.
Kimse bir başkasının sorumluluğunu üstlenemez.
Kimse olması gereken yerden öne geçemez.
Ve kimse sistemden dışlanamaz.
Ama hayat böyle işlemiyor, değil mi?
Bir çocuk annesinin duygusal yükünü sırtlanıyor.
Bir abi, babası yokmuş gibi davranıp küçük kardeşlerinin babası rolüne bürünüyor.
Bir kız çocuğu, annesinin kocasıyla yaşadığı kırgınlığı sırtlanıp bir yetişkin gibi davranıyor.
Ya da ailesinden dışlanmış bir birey, tamamen yok sayılıyor.
İşte tam da burada sistemin kutsal sırası bozuluyor.
Ve bu bozulma, görünmez ama çok etkili bir şekilde tüm aile bireylerini etkilemeye başlıyor.
Örneğin... bir çocuk, annesinden önce gelmeye çalıştığında, yani “ben seni korurum” dediğinde, hayat ona ağır gelir.
Çünkü bu yer ona ait değildir.
Bu çocuk, zamanla ya tükenir ya da kendi hayatını kurmakta zorlanır.
İlişkilerde hep bir şey eksik kalır.
Çünkü ruhsal sistemde bir dengesizlik vardır.
Ya da sistemde dışlanan birinin yeri boş kalırsa…
Bir sonraki kuşak o boşluğu fark etmeden doldurmaya çalışır.
Mesela, hiç tanımadığı ölen bir ablasının kaderini yaşamaya çalışan bir kız çocuğu…
Kendi hayatına ait değildir.
Onun ilişkisi de, kimliği de, mesleği de, sanki hep başkasına aittir gibi olur.
Çünkü aile sistemi, kendi içinde tamamlanmak ister.
Dışlananı geri ister.
Yeri değişeni yerine koymak ister.
Çocuğu çocuk, ebeveyni ebeveyn olarak görmek ister.
İşte tam bu yüzden kutsal sıra düzeni, hem şifa hem de kaosun kaynağı olabilir.
Şimdi sana küçük ama etkili bir soru sormak istiyorum:
Sen gerçekten kendi yerinde misin?
Çocuk musun ama annenin arkadaşı gibi mi davranıyorsun?
Büyüksün ama ailende hep kendini küçük ve görünmez mi hissediyorsun?
Yoksa dışlanan birinin acısını sen mi taşıyorsun?
İşte bu sorular, seni kendi yerine geri döndürmek için burada.
Çünkü ancak yerinde olduğunda, hayat sana kendi ritminde akar.
Sorumluluğun sana ait olanla sınırlıdır.
Kendi kimliğini yaşarsın.
Ve başkalarının kaderini değil, kendi kaderini yürürsün.
Eğer bu bölüm seni biraz bile düşündürdüyse, bil ki bu çok kıymetli bir adımdır.
Çünkü farkındalık başladığında, dönüşüm de başlar.
Ve bazen sadece içinden şunu söylemek bile bir kapı aralayabilir:
“Ben senin çocuğunum anne. Ben senin yerine geçmeyeceğim.
Ben kardeşin değilim baba, senin oğlunum.
Ben artık sadece kendi yerimde durmak istiyorum.”
İşte o zaman sistem derin bir nefes alır.
Ve sen, kendi hayatının gerçek sahibi olmaya başlarsın.
Burada olduğun için teşekkür ederim.
Kendini keşfetmeye, ruhunun yerini bulmasına alan açtığın için…
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
Unutma: Şifa seninle başlar… ve seninle devam eder.